Kategori arşivi: Site Yazarları

Davutoğlu İttihatçılar’ın izinde

şişleri Bakanı Davutoğlu, Sarıkamış katliamının yıl dönümünde “O gün 90 bin kişi öldü, gerekirse bir 90 bin ve hatta 900 bin daha veririz” dedi.

Tohumuna para saymadıklarına göre, her konuda farklı düşündüğü ve eleştirdiği İttihat Ve Terakki’nin eli kanlı lideri Enver Paşa’yla böylece uzlaşmış oldu.

Kemal Alemdaroğlu da “yüzbin ölü veririz Yunanistan’ı alırız” dediydi.

Ergenekon ve muhafazakar demokratlar böylece bir konuda daha uzlaşmış oldular.

***Bu yazı yayınlalanalı 2 yıla yakın olmuş. “İLK Ben demiştim” 🙂

Ayazma kimlere peşkeş çekiliyor ?

Ayazma’yı Belediye’ye rahmetli Ceynur Karagözoğlu kazandırmıştı. Ayazma için 3 arkadaş bundan 5 yıl önce bir girişimde bulunmuştuk. Talebimiz hiçbir karşılık olmadan, Ayazma’yı kültürel-tarihi işlevine uygun olarak onarmak ve kullanıma açmaktı. Buna karşılık Ayvalık Belediyesi ilişikteki cevabı vermişti. Şimdi buranın birilerine peşkeş çekileceğini öğrendik.

Hukuki haklarımızı saklı tutarak soruyoruz:

Hani “Belediye olarak kendi olanaklarınızla onaracaktınız ?”

Hemşehrimiz Kanadoğlu’na göre TKP

Kanadoğlu, yasağı getiren Siyasi Partiler Yasası’ndaki hükmün iptalini istedi

‘Komünist’ adına yeşil ışık

* Anayasa Mahkemesi’nin sözcüğü iptal etmesi durumunda adının içinde ”komünist” sözcüğü geçen parti kurulabilecek. Türkiye Komünist Partisi hakkındaki kapatma davasının da reddedilmesini isteyen Kanadoğlu, hükmün iptal edilmesi durumunda davanın konusuz kalacağına dikkat çekti.

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) – Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu , Siyasi Partiler Yasası’nın (SPY) 96. maddesinin son fıkrasında yer alan ”komünist” sözcüğünün iptal edilmesini istedi. Sözcüğün iptal edilmesi durumunda adının içinde ”komünist” sözcüğü geçen parti kurulabilecek. Türkiye Komünist Partisi (TKP) hakkında Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davanın da reddedilmesini istedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, TKP’nin kapatılması istemiyle açılan davada hazırlanan esas hakkındaki görüşe ilişkin bazı gazetelerde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Davanın hukuki durumu hakkında bilgi veren Kanadoğlu, esas hakkındaki görüşüne de açıklamasında yer verdi. Kanadoğlu, açıklamasında anayasanın ve SPY’nin ”sınıf diktatörlüğü kurulamayacağı” na ilişkin maddelerini anımsattı. Kanadoğlu, TKP’nin tüzük ve programı ile 3 Kasım’da yapılan seçimlerle ilgili sözlü ve yazılı söylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı partinin çoğulcu, katılımcı, çok partili ve halkoyuna dayanan demokratik siyasal kurumları benimsediğini ortaya koyduğunu belirtti. TKP’nin program, tüzük ve eylemlerinde, sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğinin veya herhangi bir diktatörlüğün savunulmadığı ve amaçlanmadığının anlaşıldığını kaydeden Kanadoğlu, anayasa ve yasa hükümlerine de aykırılık bulunmadığını bildirdi. Anayasada adının içinde ”komünist” sözcüğü bulunan parti kurulmasını yasaklayan bir kural bulunmadığını vurgulayan Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin de bir kararında bu görüşte olduğunu açıkça belirttiğine işaret etti.

Batı Avrupa komünist partilerinde başlayan ”Eurokomünizm akımı” ve daha sonra Doğu Avrupa ülkeleri ile Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bu ülkelerde başlayan demokratikleşme hareketlerine işaret eden Kanadoğlu, bu hareketlerin dünya komünist hareketi ve komünist partileri üzerinde önemli etkileri olduğunu belirtti. Kanadoğlu, son yıllardaki bu önemli ideolojik ve siyasal değişliklerin etkisinin TKP’nin tüzüğünde, programında ve eylemlerinde açıkça görüldüğüne dikkat çekti.

Kanadoğlu, SPY’nin 96’ya son maddesinde yer alan bir partinin adında ”komünist” sözcüğünün kullanılamayacağını ilişkin hükmün anayasa aykırı olduğunu belirtti. Başsavcı, bu gerekçelerle SPY’nin 96’ya son maddesinde yer alan ”komünist” sözcüğünün iptalini istedi.

Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi -21 Ocak 2003

Söz uçar yazı kalır

2005 Yılı Newroz’unda bugün resmi kurumların da “Provakasyon” olduğunu kabul ettiği bir olay yaşanmıştı Mersin’de. Bu olaydan sonra tüm Türkiye’de “Bayrak Mitingleri” düzenlenmişti.

İşte bunlardan birisi de Burhaniye’de yapılmıştı.

28 Mart 2005 tarihli yerel Olay Gazetesi’nden alınmış bir fotoğraf var burda.

Öyle bir geçer zaman ki 🙂

CHP’den ne bekleyelim ?

Yazılarını beğeniyle okuduğum Koray Çalışkan’ın bir  yazısını buldum

http://www.karasaban.net/chpnin-oklari-yeni-bir-yon-gosteriyor/

Yakın zamanda yaşadığım bir olayı anlatma gereği duydum bu yüzden.

Ayvalık Verem Savaşı Derneği 50 yıl kadar önce kurulmuş, o yıllara halktan alınan bağışlarla şimdi Vergi Dairesi’nin yanı (Eski Yorgolas Otel) satın alınmış. İçi donatılıp Sağlık Bakanlığı’na bağışlanmış.

Geçen 50 yıl boyunca Ayvalık’ta çok yaygın olan verem hastalığı 15 kişiye kadar indirilmiş.

Büyük bir zafer.

Şimdi “sağlıkta özelleştirme” hamlesiyle birlikte, bütün bu birinci kademe istasyonlar özelleştiriliyor ya, işte tam da o amaçla Sağlık Bakanlığı “Veremle Savaş Kazanıldı” deyip, istasyonu kapattı.

Mevcut hastaları da Edremit’e yönlendirdi.

Ayvalık Halkı’nın çilesi bu.

SSK hastanesi için arazi ayırırlar hiçbirşey yapılmaz.

Ahmet Tüfekçi “Huzurevi Yapacağım” diye 1. derece sit alanı olan Profit İlyas Kilisesi’nin yerine kocaman bina diker, hakkında dava açılacağını öğrenince askeriyeye bağışlar trilyonlara mal olan binayı.

En son her yer bina doluyken, Ayvalık Belediyesi güzelim sahil bandını kapatıp, çirkin bir Gümrük Binası yapar.

Bütün bunlardan sonra, yoksul bir insanın sahile bakması bile imkansız.

Konuyla ilgili geçenlerde bir protesto gösterisi yapılacaktı. Liberal bir arkadaşıma protestoya katılacağımı söyledim.

O da beni “Ergenokoncu” olmakla suçlayınca, kolundan tutup kovdum, artık konuşmuyoruz.

Aynı gün protesto gösterisine katıldım.

CHP’lilerin hepsi oradaydı.

Bilindiği üzere CHP’li Belediye, kontürlü sayaca geçiş kararı aldı. Bu konuda değişik platformlarda, en son da Çiftçi-Sen adına yapılan açıklamayla da kararın yanlışlığı vurgulanmış ve protesto edilmişti.

CHP’lilerin duyabileceği şekilde yanımdaki arkadaşa bu su konusunu anlatıyordum ki, CHP ilçe Başkanı Hüsnü Erol’la atışmaya başladık.

Beni susturmayı başaramayan Erol, önce düzenleme komitesine şikayet etti. Oradan bir sonuç çıkaramayınca bu defa beni polise şikayet edip “provakatörlük”le suçladı. Olay öylece kapandı.

Bütün bunlar olurken orada bulunan bütün zevat (aralarında sosyalist parti ve sendikaların yöneticileri da vardı (!) ) sessiz kalmayı yeğledi.

Bir gün içinde Türkiye’deki bütün siyasi taraflarla kavga etmeyi başardığıma göre doğru yoldayım.

Herkes CHP’den birşeyler bekliyor anlaşılan.

Kuyuya ne oldu ?

Kuyu tahrip edilmezden önce 2010 yılı bahar ayları
Kuyunun bileziği parçalanmış. Bu taşlar da sonradan ortadan kayboldu.
Kuyunun son hali 4 Ekim 2010

Dimitris Sarıyannis’in “Ayvalık’ın Dünü ve Bugünü” adlı kitabında bu kuyunun bir dilek kuyusu olduğundan bahsediliyor.  Yeri belli. Turizm müdürlüğünün karşısındaki kıyı. Müdürlüğün 30 metre yakını.

Kimsenin umursadığı yok.

Karaayıt’ın gelip giden suyu

rt yıl kadar önce Karaayıt’a demir zenginleştirme tesisi ile ilgili ilk çalışmalar yapılmaya başlandı. Elbette sessiz ve sedasız. Sonra bir gün diğer üç köyle birlikte Karaayıt’ın suyu kesiliverdi. Su ortak kuyudan bir elektrik pompasıyla köylere pompalanıyordu. Elektrik pompasının TEDAŞ’a borcu vardı bu nedenle elektrik kesilmiş, doğal olarak su da kesilmişti. Sorulup soruşturuldu, o zamanki Muhtar Halil Kırca köylülerin su paralarını ödemediklerini söyledi. Köylüler ise ısrarla parayı verdiklerini ama muhtarın ve özel idarenin parayı farklı harcama kalemlerinde kullandıklarını söylediler. O zamanki Kaymakam da muhtarı doğruladı.

TEDAŞ ise elektrik borcunun faiziyle birlikte 100 bin liraya yaklaştığını bu ödemeden suyun bağlanamayacağını söyledi.

Tam bu sırada diğer üç köy peyderpey kendi artezyen kuyularını kazıp pompalarını kurup kendi sularına kavuştu. Bu şekilde kendi kuyusunu kazmak isteyen Karaayıt köylülerine ise “elektrik borcunuz varken başka kuyu kazsanız bile pompa için elektrik aboneliği alamazsınız” dendi TEDAŞ “yetkilisi” tarafından. Halbuki Ayvalık Belediyesi’nin Altınova Su Santralinde milyonlarca lira borcu olduğu halde TEDAŞ buradaki elektriği kesmemekteydi..

Aynı günlerde yerel seçim arifesinde Deniz Baykal, Ayvalık’a gelince CHP Ayvalık ilçe yönetimi

genel başkanlarına gösteriş için Karaayıt Köylülerini mitinge götürmüş ve büyük “aferin” almıştı. Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen de köye bir kuyu kazdıracağına söz verip durmuştu. Tabii hiçbirşey yapmadı.

Bu sırada Ayvalık Çevre Hakları Platformu, Ayvalık Belediyesi’ne konuyla ilgili olarak randevu talebinde bulunmuş ama randevu alamamıştı. Yine peşpeşe Ayvalık İlçe Özel İdare’ye ve Balıkesir İl Özel İdare’ye başvurulmuş ama sonuç alınamamıştı.

Nihayet yerel seçimler yapıldı. Karaayıt’ta maden yanlısı muhtar kaybetti. Ayvalık Belediye Başkanı koltuğunu korudu. MHP’den, Zıraat Odası başkanı Yusuf Şen İl Genel Meclisi’ne seçildi. Kendisiyle konuyu görüştüğümüzde “su parası ödenmeden su verilemez” dedi. Bilindiği gibi MHP ilçe başkanı Elektrik Mühendisi Oğuz Bozkurt maden işletmesinin elektrik işlerini yapıyor.

Diğer taraftan AKP ilçe başkanı Melih Çakırca’ya da konu getirildiğinde “para ödenmeden su verilemez” diyordu. CHP’den ise hiç bahsetmeyelim. Konuyu dinlemek bile istemediler.

Ardından maden şirketi köye iki adet kuyu açtı. Bu kuyular için daha önceki muhtarla gayrı hukuki bir sözleşme de imzalamıştı. Maden şirketi dolaylı olarak köylünün madene rıza göstermesi halinde suyu bedava olarak tahsis edeceğini söylüyordu. Ama umulan olmadı madenin desteklediği muhtar adayları seçimi kaybetti.

En nihayet  Karaayıt’ta Ayvalık Çevre Hakları Platformu bir toplantı düzenledi. Toplantıda konuşan Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz ne suretle olursa olsun köyün susuz bırakılamayacağını maden şirketinin köy arazisi üzerinde açtığı kuyuların yasalar uyarınca köye ait olduğunu ve köy muhtarlığının DSİ’den bu kuyuların ruhsatını köy üzerine yapılmasını talep ettikleri anda kuyuların bedelsiz olarak köye devredileceğini belirtmişti.

Bu gelişme üzerine köy muhtarlığı kuyuların köye tahsisi için DSİ’ye başvurmaya hazırlanıyordu ki, birden bire CHP ve AKP’liler harekete geçti birkaç haftalık çaba ile su bağlanıverdi. Su borcu da gazetelere göre “yeniden yapılandırıldı”, muhtara söylenene göre ise iptal edildi.

CHP, AKP ve MHP suyu kin getirdiğini tartıştı kendi arasında.

Geçn hafta AKP’liler ziyaret etti Karaayıt’ı “evet” probagandası için. İlginçtir ziyaretten bir gün sonra su gene kesildi. Gerekçe gene aynı.

Evvelki akşam da CHP’liler ziyaret etti. CPH’li Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen evvelki yıl olduğu gibi gene Karaayıt’a su kuyusu açma sözü verdi vs.

Yalnız bu defa Altınova’ya bağlı 4 köyle birlikte Ayvalık’ın diğer 3 köyünde de sular kesildi.

Karaayıt köylülerinin talebi açık : su kuyusu istiyorlar, suyu pompalamak için elektrik, mazotlu pompa ya da rüzgar tribünü de düşünüyorlar. Devletle ne kadar az temasları olursa o kadar iyi diye düşünüyorlar. İmeceyle ektikleri 10 bin fıstık çamları var. Şu an ürün vermeye başlamış. “On yıl sonra köyün devlete ihtiyacı kalmayacak” diyorlar.

Ay Işığı Sonatı/Ritsos

(Birinci kıta)

İzin ver seninle geleyim. Bu gece ne Ay!!

ay iyidir, görünmeyecek

saçlarımdaki yıldızlar. Ay

saçlarımda altın olacaklar.

Anlamayacaksın.

İzin ver seninle geleyim.

Άφησε με να ‘ρθω μαζί σου. Τι φεγγάρι απόψε!

Είναι καλό το φεγγάρι, – δε θα φαίνεται

που άσπρισαν τα μαλλιά μου. Το φεγγάρι

θα κάνει πάλι χρυσά τα μαλλιά μου. Δε θα καταλάβεις.

Άφησε με να ‘ρθω μαζί σου.

Ay doğduğunda evimizdeki gölgeler büyür

görünmez eller perdeyi çekerler

bir parmak piyanonun tozuna yazar

unutulmuş sözleri duymak istmiyorum. Sus!

Όταν έχει φεγγάρι, μεγαλώνουν οι σκιές μες στο σπίτι,
αόρατα χέρια τραβούν τις κουρτίνες,
ένα δάχτυλο αχνό γράφει στη σκόνη του πιάνου
λησμονημένα λόγια – δε θέλω να τ’ ακούσω. Σώπα.

İlhan Selçuk’a veda “Yaşamak güzel şey Taranta Babu”

Okuma yazmayı okulda değil, İlhan Selçuk’un köşe yazılarını okuyarak öğrenmiştim. Son 20 yılı olmasaydı ne iyi olurdu. Sevgili öğretmenime her halükarda güle güle.

PENCERE
İLHAN SELÇUK
İkisine de Eyvallah… Arabayla asfalt yolda giderken birden karşına bir levha çıkar: “Yol kapalı.” Bozulursun.. Ama yapacağın bir şey de yoktur. Bugün pazar!.. Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler… * Son haftalarda “nalları havaya dikmek” deyişini çok kullanmaya başladım. Benim hoşuma gidiyor; kimisi sevimsiz buluyor; ama, Türkçe mizahın başyapıtlarından biri… İnsanlarla hayvanlar arasında eşitlik de sağlıyor… Bektaşi’ye demişler ki: – Nalları havaya dikenin nesine bakarsın? – Sırtına.. demiş.. – Nasıl? – Ya eyeri vardır, ya semeri… Baba Erenler sınıfsallığı son nefeste bile unutmuyor, aşkolsun… * Gerçekte “nalları havaya dikmek” eğlencelidir, matraktır; ama, bizim temel felsefede böyle şey yok.. Ne var? Ne olacak: Enel hak… Hiçbir din felsefesinin erişemediği bir öz… Varlığın, evrenin, ruhun, maddenin, yerin, göğün, yaratanın, yaratılanın özdeşleştiği buluşmanın, birleşmenin, birliğin, tümleşmenin, eriyip kaynaşmanın dile daha yetkin ve güzel yansımasını düşünmek bile olanaksız… Ortalıkta ne nal var.. Ne semer.. Ne eyer.. Neyin ne olduğunu bilen bilir, kimsenin kimseye malumatfuruşluk yapmaya hali yok, ayvayı bu dünyada yediğin zaman her şeyi anlarsın, edebiyata gerek yok… * Erenler’e sormuşlar: – Allah neden ölmüyor?.. Yanıt: – Onun Allah’ı yok da ondan… * Eskiden Adana’da kafası kızan, Allah’a söverdi… Ama bu Allah, kişinin öfkelenip bozulduğu keratanın Allah’ıydı: – Ulan, senin Allah’ını, peygamberini, kitabını, cüdamını, yedi sülaleni, yetmiş yedi ceddini, vesaire… Cevap: – Ulan, ben de aynen seninkini… Sonra?.. Ya bıçaklar oynaşır.. Ya ayırırlar.. Şimdi kaldı mı bilmem, böyle öfkeler… * Dur bakalım, şimdiden merak etmeye başladım.. Yarın hekim takımı beni kesip biçecek, kolay iş değil, delip dikecek, ya da ben cahil kafamla öyle sanıyorum; peki ne olacak, gözümüzü tekrar açacak mıyız, yoksa ayvayı yiyecek miyiz?.. Biliyorum, şimdi kimisi diyor ki: – Aman canım, merak ettiğin şeye bak.. deli saçması… Doğrudur… Yaşamak nedir ki zaten?.. Fasa fiso… * Yaşamak nedir mi?.. Bir sabah kalktın, sevdiğin kadının gözünün altında derin bir çizgi gördün.. O da gördü mü?.. Görmez olur mu?.. Ya da henüz aynaya bakmadı.. Soru: – Yaşlanıyor muyum?.. Sen görmezlikten geldin diyelim, o düşünüyor, dupduru ten nasıl böyle oldu?.. Nasıl olmasın ki, yaşıyorsunuz. Kim bilir, belki gözü de teni de daha güzelleşti. Ama şartlanmış bir kez.. Şartlanmışsınız. Çizgilerin, yaşlılığın insana güzellik verdiğini kişinin kültürüne aşılayan estetik kültürüne erişmek için, insanların daha ne kadar yaşamalarına gerek var? 100 yıl, 1000 yıl? İlkellik daha ne kadar sürecek? Sürse de alt gözkapağının altındaki bir yeni çizginin insanı bu denli düşündürüp oyalaması, işte insanın gözeneklerine dek yaşamasıdır… Yaşamak güzel şey Taranta Babu… * Dünyanın bugünkü kepaze haline insan bozuluyor, bir yanda açlıktan ölen çocuklar, yoksullar, bir yanda sayılamayacak kadar çok kadın köleler… Öyle kadın köleler ki köleliklerinin bilincinde bile değiller… Ve bu kadınlar saraylarda yaşıyorlar… Dünya böyle kalmaz… Biz de böyle kalmayız… Hem kim kalmış ki canım.. Kim kalır ki… Çok ermiş gelmiş geçmiş bu dünyadan… Biri, 13. yüzyıl şairi Âşık Paşa… Der ki: “Acı dirliğim isteyen Tatlı dirilsin dünyaya Kim ölümüm ister ise Bin yıl ömür olsun ona” * Yine de tekerlemeye geliyorum: Nalları dikmezsem.. Daha görüşürüz… Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola… İkisine de eyvallah…

Altınova bitiyor

Madra Çayı'non bir zamanlar denize kavuştuğu yer. Hızla aşınıyor.
Altınova sahilinde muazzam bir tuzlanma var. Görüştüğümüz çevre sakinleri ektikleri herşeyin kuruduğunu belirttiler.
Madra Barajın'ndaki su. Bu su niçin biriktiriliyor?

Biliminsanları Altınova’da bundan 8000 yıl önce tarım yapıldığını belirlemişlerdi. Asıl adı bilindiği üzere Ayazment’tir, Altınova’nın. Ova, Madra Çayı’nın aliviyonları tarafından oluşturulmuştur.  Bundan 15 yıl önce bitirilen ve on yıldır da su tutulan Madra Barajı artık çay yatağına su salmıyor. Böyle olunca Altınova’nın yeraltı suları hızla tuzlanıyor. Denizin  hareketleriyle de sahil aşınıyor. Yeni aliviyonlar gelmeyince toprak kendini yenileyemiyor. Sarımsaklı plajındaki kumlarda bile belirgin bir azalma var. Madra Barajı hangi akla hizmetle yapıldı bilinmez. Civarda daha çok zeytin tarımı var ve zeytin su istmez ! Şehirlerin içme suyu ise hala hazırda artezyenlerden karşılanıyor. Yörede pamuk/pancar da yetiştirilmediğine göre bu barajın amacı ne??

Milyonlarca lira hem de doğal dokunun geri gelmeyecek şekilde bozulmasına yol açtı. Önümüzdeki on yıl içinde Altınova’daki tarımsal üretim ortadan kalkabilir.

Anlaşılan Baraj suyun özelleştirilmesi kapsamında uluslararası şirketlere rant sağlamak amacıyla yapıldı. Bedeli de bizlere ödetiliyor.