Ayvalık Askerlik Şubesi’nin karşısındaki Sakarya Avcılar Kulubü’nün yanındaki ağaçlar köklendi. Gerekçe kanalizasyon geçecekmiş. Başka yer kalmadı herhalde ağaçlar köklendi. Her iki taraf da yol olduğu halde.
AKP’nin görece başarılı oldugu bir dönem ve sol muhalefetin dip yaptığı bir zaman olması yani Balıkesir’de (ÖDP olarak) aday çıkartılamamışken hatta birçok yerde çıkarılamamışken, bunu denemek bile büyük bir başarı idi. Burada Ayvalık Solu yani bizler büyük bir risk aldık üzerimize Kürtlerle bebaber hareket ettik. Ulusalcıların bu kadar yoğun oldugu bir yerde ve de sol ile Ulusalcıların geçmişte bağları oldugu bir yerde büyük bir riskti. Bunu denemek bile bizler için başarı idi. Fakat tabii Kürtler bunu anlayamadı. Kendi dünyalarında yaşadıkları için, getto hayatı sürdükleri için belki de.
Böyle bir seçim deneyimi bir daha yaşanır mı? Bilinmez. Tek enteresan nokta şuydu Ayvalık’taki MHP kanadı bize beklediğimizden az yüklendi (bölücü vs.) CHP oylarını bölmemizi beklediler asıl milliyetçi tepkileri CHP cenahından aldık. Saldırdılar resmen şahsi saldırılara bile maruz kaldık
, “bölücüdür o ,ona yaklaşma, alışveriş yapma” gibisinden.
Ayvalık şehir merkezinde İş Bankası, Ziraat Bankası, Halkbank, Yapı Kredi Bankası, Vakıflar Bankası, ING Bank, Akbank ve Denizbank var. Bunlar gereksiz trafik yoğunluğuna neden oluyorlar. Ortahalli bir insanın bankada yılda bir defa bile işi olmaz. ATMler zaten her işi görüyor. Bunların şehir dışına mesela Sanayi Sitesi’ne yollanması iyi olur. Hele tarihi bir niteliği olmayan İş Bankası
, Halkbank ve Yapı Kredi’nin yıkılması hem görüntü kirliliğini engeller, hem de insanlara yer açılır.
Ayvalık Halkevi’nin kısa tarihi
Halkevi 12 Eylül 1980′de kapatılmıştı. 10 Kasım 1989′da ikinci defa kuruluyor. Yandaki küpür o tarihteki Cumhuriyet Gazetesi. merhum Köksal Durukan haberleştirmiş. Ayvalık Halkevi daha sonra 1993′de de kapatılacak 1996′da üçüncü defa kurulacaktı.
Hasan Cengiz Yazar
, Ayşegül Gezek, Özden Çakıcı, Özer Dükduran, Turgut Şahin tarafından 1996 yılında tekrar kurulan Ayvalık Halkevi’mden, 1999 yılında politik olarak farklı düşündükleri için Hasan Cengiz Yazar, Ali Açan, Özer Dikduran, Levent Kocaburun, Tuna Payzıner atıldılar. Özgür Öztürk ise uygulamaları protesto ederek istifa etti.
Bu karara imza atan yönetim kurulu üyeleri :
İlknur İlhan, Saniye Seval Özdemir, Cafer Keleş, Eşref Yavaş, Berrin Özkan
Alttaki yazı Zarife İlden tarafından yazılmış, Papalina Gazetesi tarafından sansür edilince: Zarife İlden, Hasan Cengiz Yazar, Özgür Öztürk, Meral Naymaner ve Ali Açan Papalina Gazetesi’nden ayrılmak zorunda bırakılmışlardı.
Dantel köşesi
Zarife İlden
Duyduğuma göre Temmuz Papalinasındaki yazım çok ses getirmiş, kimileri çığlık bile atmış. İyidir, reklamın kötüsü olmaz. Bu arada yazımdaki bazı kelimelerin anlaşılamadığından yakınanlar olmuş. Hatta bir muhterem varmış ki, kolunun altında gazete, Papalinadan kimi görse yakalayıp veryansın etmekle yetinmemiş de gazetenin salı toplantısına haber bile göndermiş. Bu zatın meramı anladığım kadarıyla şöyleymiş: Şu şu şu entelce kelimeler kullanılmak suretiyle ne denilmek isteniyor acaba? (Parmak havada okunacak.)
Zatı muhteremin gösterdiği şaşırtıcı gayrete hürmeten soruyu cevaplayayım efendim.
Söz konusu kaka kelimeler ironik, sofistike ve kötücül olmak üzere üç adettirler ( kol kola gezme âdetleri yoktur.) İroni, Türkçede alaysılama olarak karşılanan, eski pek çok sözlükte bulamayacağınız Batılı bir kelime. Kavram olarak, bir şeyi tersiyle söylemek demek. İronik de bu tarz da söylenmiş olana deniyor. Alaycı bir tonu olabilir istenirse, hatta acı bir tonu da olabilir, ama şart değil. Kimileri, “alaysılama” kelimesini doyurucu bulmadıklarından olsa gerek, yeri geldiğinde ironiyi kullanır.
Sofistik, Orhan Hançerlioğlu’nun Türk Dili Sözlüğünde karşılığı bilgiç olarak verilmiş bir kelime. Sofistike de bilgiççe olacak demek ki. Kelime sofizm’den geliyor ki sofizm
, bir yanlışı doğru kabul ettirmek için yapılan hatalı muhakeme olarak geçiyor. Sokrates’in diyaloglarında kullandığı yöntem. Öte yandan bilgiç kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde 1) bilgili kimse, 2) mecazen, bilgili geçinen kimse, diye açıklanıyor. Sofizm ise bilgicilik kelimesiyle karşılanmış, sonuna da safsatacılık eklenmiş. Şimdi, ne yapsın umarsız (naçar) Zarife?
Kötücül kelimesi ise gayet anlaşılır biçimde, 1) kötülük isteyen 2) tehlikeli olan, anlamlarında kullanılıyor. Osmanlıcadaki bedhah karşılığı bulunmuş bir kelime. Bence güzel. Ben ikinci anlamıyla kullanmıştım.
Bir kelime de benden olsun: Kavas sözcüğünü duyan vardır, yasakçı demektir, Arapçadan gelme bir kelime. Bunun eşanlamlısı siyahpûş kelimesine de metinlerde rastlayan bazı ‘entel’ler olmuştur mutlaka. Bu her iki kelime de bence köken değilse de görüngü olarak Nazilerin svastikasına yani gamalı haçına çıkar.
Unutmadan, içinde bulunduğumuz bu güzelim ay da adını Latinceden alır. Baktım, Augustus, 1. Roma Roma İmparatoru Octavianus’un lakabı imiş, ki sözlükte (Sözlerin Soyağacı-Nişanyan) anlamı “yüce” diye verilmektedir. Bozaran da (Hançerlioğlu) güzel bir ay adı ve o da ağustos demekmiş. Ama şimdi bu öz be öz Türkçe kelimeyi de kalkıp kullanmaya korkar insan… Ya birileri çıkıp da entel çetelesinde benim haneme bir çentik daha atıverirse! Zaten umarı kullanmakla kendimi yeterince tehlikeye atmış bulunuyorum.
Değil mi efendim?
O halde ve her halde, Yaşasın Dillerin Kardeşliği diyerek ve yine Adalet Hanıma ısmarlayarak bağlayalım sözü.
Ciao Bella!
Hamiş: Akşam Nurullah Ataç’ın Günce’sinde onun bir yakınmasına rastladım. Şöyle: “Tragedie, comedie, melodrame diyorum, ne yapayım? Bunlara Türkçede birer karşılık bulamadım. Biri bulur da bana bildirirse çok sevinirim.”
Yerel seçimlere iki yıl kala gerek CHP’li Ayvalık Belediyesi’nin, gerekse Ayvalık sol çevrenin durumuna bir bakmak gerekli. CHP’nin 1. dönem seçildiği 2004 seçimlerinde derli toplu bir tavır geliştiremeyen Ayvalık sol çevreleri 2009 seçimlerinde daha derli toplu bir çalışma yapmıştı. 2004’te neden ortak bir tavır geliştirilemediğini de ayrıca sorgulamak gerekir ama, buna rağmen 2009 seçimlerinde ÖDP çatısı altında bir araya gelen ÖDP, EMEP, DTP gibi siyasi örgütlerle, KESK’e bağlı sendikalar ve bağımsız bireyler Belediye Başkan Adayımız Ahmet Köken’e 350 belediye meclis üyelerine ise 600 civarında oy aldırmayı başarmışlardı. Belediye Başkanı ile Belediye Meclisi üyeleri arasındaki bu oy farkı belediye başkanlığında seçmenlerin CHP’ye, belediye meclisinde ise ÖDP’ye oy atmalarından kaynaklanmaktaydı. İkisi arasındaki fark 250 oy ya da %50 gibidir. Seçim sonrasında bu konu hakkıyla tartışılamamış
, böyle bir tartışmanın dağıtıcı olacağı düşüncesiyle hala etkileri devam eden bir dizi hata yapılmıştı.
Öncelikle DTP’li seçmenlerin büyük bir örgütlenme sorunu yaşadıklarını kabul etmemiz lazım. Bu yüzden bu siyasi çevreden ortalama 700 olan oyunun çok altnda oy alındığını kabul etmemiz gerekir. Bu oyun 150’yi aşmadını tahmin edebiliriz.
ÖDP’nin ise oy sayısı Belediye Başkanlığı için 1999’da 230, 2004’de 55 tir.
EMEP’in şimdiye kadar belediye seçimlerine ilişkin bir pratiği olmadığından ölçmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte ÖDP’den fazla bir oyunun olmadığım kabul etmeliyiz.
Bütün bunlardan çıkan sonuç örgütlü bu çevrelerin sayısıal birlikteliğinin en az 1200 belediye meclisi/belediye başkanı oyu alabilir olduğudur. Zaten 2009 seçimlerinde de ortalama bu hesaplarla yola çıkılmıştı. Sonuç ortadır. Fıkradaki gibi “Kedi buysa et nerede? Et Buysa kedi nerede?”
Bildiğimiz TKP
TKP’nin resmi yayın organı sol.org.tr de Yunanistan ile ilgili iki ayrı yazı çıktı.
Bir tanesi Korkut Boratav’ın parlementerizmi çok doğru bir biçimde eleştiren yazısı. Gerçi Korkut Hoca hem böyle bir eleştiriyi yapıp, hem de Türkiye’de parlamenterist “komünist” çizginin kaşarlanmış takipçilerinin web sitesinde böyle bir yazıyı yazması da ayrı bir çelişki.
Korkut Hoca çok doğru bir şekilde burjuva parlemenerizminin devrimci bir hareket açısından sakıncalarını anlatıyor; Yunanistan özelinde SYRIZA ve onun alt bileşenlerinden Sinaspismos’yun yalpalamalarını teşhir ediyor.
Aynı web sitesinden bu defa Yunanistan Komünist Partisi(KKE)’nin son dönem olup bitenlere ilişkin bir değerlendirmesi yapılıyor. KKE bugüne ait politik meseleleri değerlendirirken bir ölçüde haklı bulunduğu pozisyonu gemişin defterlerini açarak berbat ediyor. Yunan Devrimi’ni İngiliz emperyalizmine satmak gibi ağır bir suç işlemiş olan KKE, Sinaspismos’un AB yanlısı vs. tutumlarınadan yola çıkarak hesaplaşmaya çalışıyor.
Tuhaf !!!
Bugün herhangibir şekilde haklı posizyonda bulunabilirsiniz !!! Durmuş saat bile günde iki defa doğru zamanı gösterir. KKE milliyetçi, Stalinist, bürokrat yapısıyla tarihi boyunca hata üzeri hata yaptı. Şimdiki durumu milliyetçilik üzerinden okunduğunda anlaşılabilir ancak, tıpkı bizim Aydınlıkçılar ve TKP’liler gibi. Sınıflar mücadelesinin bir evresinde haklı gözükmek sanki bütün tarihsel hata ve ihanetleri sanki temizler gibi davranılamaz! Geçmiş bizim keyfimizce ortaya atacağmız ya da atmayacağımız bir anılar albümü değildir.
Başka bir posizyonda mesela AB ve ABD’nin de izniyle, faşistlerin desteğindeki neo-liberal bir hükümet de pekala evrodan çıkış kararı verebilir. Ve aynı hükümet krizin ezdiği milyoları avutmak için mesela Türkiye’ye savaş bile açabilir. Böyle bir durumda TKP ve KKE’nin tutumları şimdikinden çok farklı olacaktır bundan emin olabiliriz !
KKE asıl milyonlarca Yunan emekçisi karşısında hiçbir itibarının kalmamasının hesabını vermelidir. Asıl milliyetçilik dışında pazarlayabileceği hiçbir şeyinin olmayışının hesabını vermelidir. KKE tarihi boyunca, tam da Korkut Hoca’nın ifade ettiği gibi parlamenterizm dışında birşey yapmadı. Churchill 2. Dünya savasşının bitişinden sonra komünist uyanışın yaşandığı Avrupa’da “Çok şükür komünizm belasından kurtulmak için Stalin gibi bir müttefikimiz var” derdi.
Evet, SYRIZA ve Sinaspismos eleştirilecektir. Ama bu eleştiriyi KKE ve TKP gibi ipliği defalarca açığa çıkmış, milliyetçilikten başka pazarlayacak şeyleri olmayanlar yapamaz.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/korkut-boratav/yunanistan-temsili-demokrasinin-tuzaginda-55260
http://haber.sol.org.tr/enternasyonal-gundem/kke-bize-boyun-egdiremezler-haberi-55261
Ada Tarhanası
“Ada” biz Ayvalıklar için Midilli’dir.
Ada tarhanası için çiğ koyun sütü bir kapta biriktirilir. Bir aile için ortalama 20 litre süt biriktirilmesi yeterlidir. Bu biriktirilme ve açıkta bekleme bir hafta kadar sürer. Her gün sütün altına biriken Sarı Su süzülür
, üste yeni gelen süt dökülür. Ekşitme ve biriktirme işlemi bittiğinde süt pişirme kabına alınır, harlı ateşte kaynatılır. (Muhallebi gibi). Sütün üzerine sütün miktarı kadar kalın un (kurkut) dökülür, tuz konur, tokmakla yoğurularak hamur elde edilir. Harlı ateş kesilir, çok hafif ateşte yoğurma işlemi devam eder.. Parçalar koparılır, temiz bir çarşafın üzerine konur. Güneşe kurumaya bırakılır. İri parçalar (kahvaltılık) daha sonra fırınlanır, çorba yapmak için istenen kısımlar ufalanıp saklanırlar.
Daha sonra tarhana bez torbalara ya da kavanozlara konur.
İri parçalar çayla birlikte kurabiye gibi yenir.
Afiyet olsun.
Bakü: “No land for poor men”
Çiftçi-Sen tarafından uluslararası bir toplantıya katılmak için yollandım Bakü’ye. “Nasıl bilrdin?” diye sorarsanız, pek bildiğimi de söyleyemem Bakü’yü. İlkokulda bize öğretilen Orta Asya efsanelerinin başlangıç yeriydi belki, Türkçe’ye hem benzeyen hem de benzeyemeyen bir dilin ve o dildeki şarkıların başkentiydi. Sonra Şevket Süreyya Aydemir’in tarihi anlatılarında ismi geçen bir yerdi. Tabii Enver Paşa, Doğu Halklar Kurultayı, Ziyaovnev, Sultan Galiyev vs.
Hazar Denizi’nin kıyısındaydı ve ben oraya gidinceye kadar bu denizin “tuzlu” olduğunu bilmiyordum.
Uzaktan bakıldığında Bakü bizim İzmir’e benzeyebilirdi, elbette güneşin denizden doğması koşuluyla.

Erivan’a giderken o şehir hakkında hiçbir şey bilmiyordum, Bakü’ye giderken ise bildiklerimin artık geçmişe ait şeyler olduğunu gördüm.
Bir de elbette mekanı Bakü olan hiç öykü, roman okumamıştım ve film seyretmemiştim. Belki yeterince yazılmadığı ya da Türkçeye çevrilmediği için bir yabancılık çektim.
Bizim Hasan Bülent Türközen ya da Kadir Topbaş’ın heryerde olduğuna kesin olarak inandım. Adnan Menderes ve Tayyip Erdoğan’ın da elbette !
Bütün bunlar geçmiş uygarlıkların kalıntılarına ve bugün dahi yaşayan değerlerine büyük bir kıskançlıkla ve aşağılık duygusuyla bakıyorlar ve bu nedenle, Ermenilerden, Rumlardan ne kaldıysa yıktılar-yıkıyorlar, yok ettiler yok ediyorlar. Şimdi o anlayış İlham Aliyev kılığında Bakü caddelerinde dolaşıyor.
Şöförümüz “Aliyev buyurdu bütün bu köhne binalar yıkılacak yerine çok katlı modern binalar yapılacak, Allah onu başımızdan eksik etmesin” dedi. Biz de “bu binalar ne güzel” dediydik. O zaman şöför : “O zaman son bir defa bakın” dedi. Güzelim şehre. 6 milyon insanın yaşadığı her bir taşı tek tek insan eliyle işlenmiş bir sanat eseri parça parça petro-dolarların desteğiyle görgüsüzlük, açgözlülük, kültürel değerlere duyulan kıskançlık ve aşağılık duygusuyla yok ediliyor.
Fiyatlar çok pahalı. Sokaklar son model pahalı otomobillerle dolu. Türkiye’de en gözde mağazalar, Bakü’nün arka sokaklarında kendilerine yer bulmuşlar ancak! “Yerli Malı” diye birşey yok. Dostlarınıza bir hediye bile alamazsınız, çünkü malların hemen hepsi yurtdışından gelmiş ve oralardan daha pahalı.
Denizde bir tek balıkçı kayığı, bir tek yolcu kayığı, bir tek gezi teknesi yok. Petrol tankerleri dışında hiçbir deniz aracı yok.
Topraklar anlatıldığı kadarıyla önce kolhoz-sovhozlara aitmiş, 49 yıllığına küçük üreticileri devredilmiş, şimdi ise uluslararası şirketler bunları ele geçiriyor.
Hazar Denizi kıylarında birkaç sıra zeytin ağacı görülüyor, sonra uçsuz bucaksız alanlarda petrol kuyuları. Petrol kokusu şehri dolduruyor.
Savaş çıkaracak sanırım Aliyev. Petrol çok para çok, arkada ABD karşısında Azeri nüfuslu olan İran ve de fakir Ermenistan var. Aliyev’den bahsederken insanlar korkuyor.
Ortalıkta seyyar satıcı
, dilenci ve serseri yok. Ortalıkta yoksullar yok. Elbette yoksullar var, ama onlara burada yer yok.

Prag Mezarlığı
Umbreto Eco’nun Prag Mezarlığı’nı okudum. Postmoderniteden uzaklaşıyor sanırım Eco. Komplo teori
-Neden Yahudiler?
– Çünkü Rusya Yahudi dolu. Türkiye’de olsaydım Ermenileri hedef alırdım.
…
… düşmanın tanınır ve korkulur olması için onun evde ya da evin eşiğinde olması gerekir. İşte yahudi dememin nedeni budur. vb
SY 382