hasan tarafından yazılmış tüm yazılar

“Barışa son veren barış”*

Pax Romana, Roma İmparatorluğu gücü altında sağlanan barışa verilen addı. Nuray Mert’in yerinde bir tesbitiyle “Kürt siyasi hareketi, bugüne gelene kadar çok büyük bedeller ödedi ve unutmayalım ki bu bedelleri yalnız başına ödedi. Bugün ulaştığı noktada ‘tarihsel bir fırsat’ olarak gördüğü kazanımları elinin tersi ile itmesini beklemek, talep etmek yakışıksız ve hakkaniyetsiz olur.”

Oğuzhan Müftüoğlu ise haklı olarak “Daha önce de söylediğimiz gibi devrimciler bugün ortadaki gelişmelerin ne gerisinde durabilirler ne de karşısında.” diyor.

Foti Benlisoy barış sürecinin kendiliğinden bizim “esas” meselemiz olan “sınıflar mücadelesi”ne dönüşün yolunu açmayacağını ifade ediyor.

Solun tümünün bu süreçte devre dışı kaldığını, belki kendi hataları belki de egemenlerin bilinçli politikaları sonucunda devre dışı bırakıldığını görüyoruz.

Öcalan’ın yazdığı (onun yazıp yazmadığı da tartışılıyor) söz konusu metin açıkça emperyal bir vizyonu ve bu vizyon mucibince Kürt ulusal hareketinin buna dahil olması anlamını taşıyor.

Bu haliyle Kürt meselesi barışa kavuşuyor ama Orta Doğu ve  Kafkaslar’da (ve belki fazlasında ) daha büyük ve kanlı bir savaşın temelleri atılıyor. 1.Dünya Savaşı’na dikkatle bakıldığında bölgedeki bölüşümün önce Sovyet daha sonra Çin devrimleriyle yarıda kaldığını

, Batıda 2.Dünya savaşıyla yapılanın bu bölgede tamamlanamadığını görüyoruz.

Eğer AKP “Neo Osmanlıcılık” konusunda yazılıp çizilenlerin yüzde biri kadar bile samimiyse bu bölgesel bir savaş nedenidir. Aslında olaya “AKP’den kurtulmak isteyenler” açısından bakıldığında olumlu bir şekilde bile yaklaşılabilir. Böyle bir savaştan AKP ve zihniyeti yenilgiyle çıkar.

15 Mayıs 1919’da Yunan orduları İzmir’e çıktığında direnmeyen Paşa’ya Divanı Harp bunun nedenini sorar, Paşa şöyle cevap verir: “Ülkeyi bu duruma İttihat ve Terakki getirdi onların pisliğini ben mi temizleyeceğim.”

 

* Barışa Son Veren Barış/David Fromkin

 

14 Mart Tıp Bayramı’nda Ayvalık Devlet Hastanesi peşkeş çekiliyor !!!

aydhAyvalık Devlet Hastanesi tıpkı Ayvalık Verem Savaş Dispanseri gibi Ayvalık Halkı’nın paralarıyla yapılmıştı. Güzel yerler bunlar elbet. Yakın zamanda Ayvalık Kız Meslek Lisesi, Ayvalık Vergi Dairesi boşaltılmıştı. Aldığımız habere göre müşterileri şimdiden hazırmış 🙂 Ayrıca Lise Binası ve Sakarya İlköğrenim okulları da boşaltılarak şehir dışına çıkarılacak ve Koç Holding’e devredilecek. Hastane de keza Koç Holding’e verilecek. Böylece Marina ve çevresinin Koç Holding’e devri süreci, tamamlanmış olacak.

Halkın paralarıyla yapılmış güzel manzaralı, işlevli bu binalar şehir dışına atılarak, birilerinin para kazanması için meydan boşaltılıyor.

Tekelci sermayeye ve uşaklarına sesleniyorum:

Bütün bankalar ve AVM’ler şehir dışına çıkarılmalıdır. Yol yakınken şimdiden yapın.

Çünkü biz devrim yapıp bunları zaten ortadan kaldıracağız.

Kârlarınızı arttırmak için boşuna çaba sarfetmeyin.

O paralar sizi kurtaramayacak.

Sermayenin işbirlikçisi ve uşaklarına sesleniyorum:

Halka

, tabiata ve tarihe karşı suç işlemekten vaz geçin.

 

Bir gerginliğin daha sonuna geldik

Ayvalık’ta son bir hafta gergin geçti. Önce HDK heyeti Barış Süreci’nd ilişkin çalışmalar yapmak üzere Karadeniz’e gitti. Sinop ve Samsun’da yaşanan provakasyonların ardından geziyi iptal etmek zorunda kaldılar. O sırada EMEP Balıkesir örgütü Burhaniye ve Ayvalık’ı da kapsayan bir dizi etkinlik planladılar.  Bu etkinliklere katılmak üzere eksi Genel Başkanları Blok İstanbul  Milletvekili Levet Tüzel’in de katılması düşünülüyordu. Bu durumdan vazife çıkaran bazı siyasi gruplar Ayvalık’ta “BDP’li  MVekilleri geliyor” yaygarası kopardı. “Ayvalık’ın Sinop ve Samsun’dan neyi eksik”  denilerek bir “protesto”ya hazırlanıldı. Bu hazırlık internet üzerinden yaygınlaştırıldı. Bu sırada konuya ilişkin EMEP ve HDK üyeleri gerek kurumları ziyaret ederek

, gerekse basın bildirisi yoluyla eylemin HDK ya da BDP eylemi olmadığını EMEP eylemi olduğunu bildirdiler.mehmet

MHP, CHP ve ADD'yi gezen İP'liler istediklerini bulamadı
MHP, CHP ve ADD’yi gezen İP’liler istediklerini bulamadı

Bunun üzerine İP, protestoyu 28 Şubat günipbildiri26subat2013ü
yaptı, protestoda  bir bildiri yayınlayarak EMEP’e suçlama ve eleştirilerini devam etti.
Son olarak Levent Tüzel’in 1 Mart’taki Ayvalık KESK yöneticileriyle EMEP ilçe başkanının  4+4+4 protestosundan ötürü yargılandığı duruşmaya dayanışma amaçlı geleceği söylentisi vardı. Tüzel bu duruşmaya da katılmadığı gibi, Burhaniye’deki panelin de baskılar nedeniyle iptal edildiği bildirildi.

Devrimciliğin yabancılaştırılması

Geçenlerde yaşlı bir gazeteciyle konuşuyorduk. Kendisini sosyalist olarak görüyor. CHP’ye destek verilmesi gerektiğini düşünüyor. CHP’nin geçmişte yükseliş yaşadığını ve bu yükselişle sosyalist solun önünü açtığını söylüyor. Bu yanlış düşüncelerini kendisinin sığlığına verdim geçtim. Bununla birlikte Koray Çalışkan’ın özellikle son bir yıldır sosyalistleri CHP’ye çağırması üzerine bazı aklı başında insanların da aynı yanılgıyı taşıdıkları hissi uyandı bende. ÖDP içindeki (en) son ayrışmada, Mahmut Memduh Uyan ve arkadaşları; son genel seçimlere ÖDP’nin katılamamasını teknik bir sorun olmadığını, bilerek böyle bir “hata” yapıldığını ve dolaylı olarak CHP’ye destek verildiğini ifade etmişlerdi.

Yine Gökhan Günaydın (Eski ZMO Genel Başkanı) gibi en takdir ettiğim bilim insanlarından birisinin CHP yönetiminde yer alması da bir yere not edilmesi gereken bir durum.

Son dönemde  İdris Küçükömer’in, Düzenin Yabancılaşması adlı kitabına değinerek Taraf Gazetesi

, eski bazı sosyalistler ve hemen tüm islamcı çevreler Türkiye’deki sosyalistlerin toplumu anlayamadıklarını, toplumun değerlerine tümüyle yabancı olduklarını, muhafazakar kesimlerin zannedilenin aksine statüko karşıtı oldukları için, solcu;  ilerici olarak görünenlerinse statüko yanlısı oldukları için sağcı, oldukları söylenir oldu. Bu konuda en çok kalem oynatanlardan birisi de medyatik isimlerden Ruşen Çakır.

Bu güncel tartışmanın arkasında gerek Türkiye gerekse dünya tarihini farklı bilme veya algılama sorunu yatmaktadır. Ya da bugünün siyasi ihtiyaçları için geçmişi “ihtiyaca göre” eğip bükme hokkabazlığı.

Türkiye sol/sosyalist hareketi 1968’de başlamıştır. Bu gerçek kabul edilmelidir. Daha önceki TKP ve TİP (vs)  yapıların bazı tekil katkıları dışında örgütlü, kitlesel ve topluma damga vurucu bir nitelikleri yoktur. Bu nendenle 1968 öncesi sosyalist akımların nitelikleri ile ilgili birşeyler söylemek bugüne ilişkin anlamlı bir sonuç ifade etmez. Olsa olsa Vedat Türkali’nin yazdığı türden bazı romantik kitaplar yazılabilir.

Kitlesel, toplumsal ve tarihe damga vurur anlamda, yani gerçek anlamda sosyalist hareket 1968’de başlamıştır. Bunların en başat olanı THKP-C hareketidir. Bunun da en kitlesel, militan vs. devamcısı da Devrimci Yol siyasi hareketidir. (Burada devrim mücadelesine katkı sunan tüm devrimci hareketleri ihmal etmediğimi, ama güncel tartışmayı daha sade bir zeminde sürdürmek için buna mecbur kaldığımı ifade etmeliyim.)

Şimdi neyi tartışacağız?

Toplumun değerlerini anlayamayanlar, statükocu olan, darbeci olan  THKP-C ve Devrimci Yol mudur? Bu soruya “evet” diye cevap verebilecekler var mıdır?

Kızıldere Katliamı statükoculara karşı mı yapılmıştır? Buna evet diyenin tarihsel çözümleme yeteneği var mıdır?

THKP-C hareketi var olmasaydı Bülent Ecevit solun birikimlerinin “devrimci bir yola” gitmesini engellemek için meydanlara çıkıp “Ak Günlere”, “Ne ezilen ne ezen insanca hakça bir düzen”, “toprak işleyenin su kullananın” türünden sloganlarla %40’a varan bir oy alabilir miydi?

Faşist, gerici örgütlenmeyi, köy,kasaba ve gecekondu mahallelerinde göğüs göğüse mücadeleyle kıran Devrimci Yol siyasi hareketi var olmasaydı, CHP’li hokkabazlar o sokaklarda dolaşıp “sol adına” oy devşirebilirler miydi?

1989 ve sonrasındaki özellikle yerel seçimlerde RP/FP geleneği Karadeniz’deki çalışmalarında Fatsa’yı örnek göstermeleri toplumun hangi değerini kimin nasıl algıladığını daha iyi göstermiyor mu?

Devrimciler toplumun hangi değerlerine yabancıdır? Değer olarak kabul edilen şey nedir? Kölelikse, boyun eğmekse biz öyle bir değer tanımıyoruz. O manada toplumun değerlerine karşıyız. Ama paylaşmak, dayanışmaksa değer dediğiniz biz onların yanındayız.

Bir yandan solu ve sosyalistleri, CHP’li hokkabazlar üzerinden eleştirme, mahkum etme rahatlığı, diğer yandan “solun önünün açılması için” sosyalistleri CHP’ye çağırma salaklığı ?

Bunların ortak bir yönleri varsa Türkiye’de gerçek bir sosyalist hareketin tekrar inşa edilmesinin engellenmesidir sanırım.

 

 

 

 

Ortadoğu devrimci çemberi

Ahmet Davutoğlu, Gazze’de ölen çocuklar için gözyaşı döküyor. Görüntüler Tvlerden bilgisayar ekranlarından akıp gidiyor.

Eğer Davutoğlu 1 Mayıs 77’de

cialis uk

, Kahramanmaraş katliamında, Sivas katliamında, Roboski’de ölenler için aynı tavrı gösterebilseydi döktüğü gözyaşlarına inanabilirdik.

“Küçük Enver” bir misyon adamı olarak gitti Gazze’ye büyük emperyal planların küçük bir parçası olma hayaliyle gitti. Mümkün değil elbet, Enver Paşa trajediydi “Küçük Enver” komedi olacak.

Bir kez daha Arapları, Kürtleri, Türkleri ve her millet ve dinden bütün ortadoğu halklarını bir araya getiren devrimci bir projenin ne kadar anlamlı olduğu görülüyor.

Ortadoğu’da barışı, kardeşliği yaratabilecek devrimci bir proje.

Adı ne olursa olsun bir zamanlar söylendiği gibi “Ortadoğu devrimci çemberi” de olabilir, başka bir şey de.

Bölgede barışı savunmak, küresel kapitalist hegemonyanın sona erdirilmesiyle mümkün.

Her güç kendi suni dengesini kırıyor

Kürt Ulusal Hareketi son 30 yıldır mücadeleyle ve özellikle son dönemdeki eylemleriyle suni dengeyi kırdı. Devletin ve şu anki iktidar olan AKP’nin “yenilebilir” olduğunu gösterdi. Korku duvarları aşıldı.

Dün 29 Ekim gösterileride neo-nazilerle, bazı kemalist ve sosyal demokrat gruplar da polis barikatlarını yıkarak kendi suni dengelerini yıktılar. AKP iktidarının “yenilmez” görüntüsü bu cenahta da ağır yara aldı.

Emekçiler, işçiler, köylüler açısından ise suni denge devam ediyor. Yıkılabilseydi 4+4+4 eyleminde, sendika yasasında yıkabilrdik bu duvarı. HES mücadelelerinde, taşeronlaştırmaya karşı mücadelede, kentsel dönüşüme karşı direnişte yıkabilirdik.

Bugün yıkamamamız yarın yıkamayacağımız anlamına gelmez.

Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyor.

Devrimci bir örgüt yok ortada.

Bu yüzden neo-nazilerin iktidarı ya da bir iç savaş kapımızı çalıyor.

AKP’nin alternatifi Osman Pamukoğlu

AKP, ANAP’la başlayan bir dönemin sonunu getiren bir uygulayıcı olarak işbaşına getirilmişti. Toplumun muhafazakarlaştırılması, her türlü muhalefetin ezilmesi, ülkenin iktisadi, siyasi ve askeri olarak küresel kapitalizmin son haline uygun hale getirilmesi süreci artık tamamlanmış görünüyor.

Ülkenin yeniden şekillendirilmesi sırasında birçok unsur ya yok edildi ya da yeni döneme uygun hale getirildi. CHP ve MHP bu sürece daha uygun hale getirildiler. Rejimin Kürt meselesini çözecek takatinin bulunmadığı her denemesinde bu meseleyi çözmeden bir yana fırlatmasından anlaşılıyor.

Geçenlerde Fikret Başkaya

buy kamagra 100mg

, Mao’dan bir alıntı yapmıştı “Emperyalistler taşıyamayacakları kadar büyük bir taşı kaldırıyor ve onu kendi ayaklarına düşürüyorlar”.

Küresel kapitalist sistem Orta Doğu’da tam da öyle bir görüntü sergiliyor.

Irak’ta, ABD aslında tahammül edilebilir bir diktatörlük olan Saddam’ı devirdi ama yerine istediği gibi bir rejim kurabildiği kuşkulu.

Arap ayaklanmaları neo-liberal politikaların sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Emperyalizm meydana gelen devrimlerin içeriğini boşaltarak kendi kulvarına soktu. Bu yeni rejimler daha seneleri dolmadan Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi yıpranmaya başladılar. Tarihin kuralıdır, toplumsal bir kabarışı geçici bir süre engelleyebilir, çarpıtabilirsiniz ama asla engelleyemezsiniz.  Yeni olan her şey hızla eskiyor.

Türkiye’deki AKP iktidarının varlığını sürdürmesi için toplumu ikna edebilecek  ekonomi dışında hedeflere ihtiyacı var. 2023, 2071 türü zırvalar buradan çıkıyor. Şu an için ekonomiyi özelleştirmeler, 2b, hesler, kentsel dönüşüm yağması türü geçici önlemlerle ayakta tutabilir. Bütün bunlar geçici çözümlerdir. AKP rejiminin savaşa ihtiyacı var. Kürt meselesinin yarattığı militarizasyon yetmezmiş gibi bir de Suriye’de savaş çığırtkanlığı yapması işte bundan : AKP ayakta durmak için savaş istiyor. Savaş politikalarını aralarındaki en “İttihatçı” olan Ahmet Davutoğlu yönetiyor. Malum, “Sarıkamış’ta 90 bin şehit verdik, gerekirse 900 bin daha veririz” demişti.

AKP’nin ne ideolojik ne de örgütsel cephaneliği böyle bir krizi ayakta atlatmasına uygun değil. CHP’nin de kısa vadede bir alternatif olabilme olasılığı görünmüyor.

MHP kendi seçmeni karşısında bile güven kaybetti, kaybetmeye devam ediyor.

Bu minvalde en şanslı düzen içi politik alternatif Osman Pamukoğlu’dur. Öncelikle ideolojik nitelliği küresel kapitalist sistemin şu anki duruşuna uygun. Avrupa’da (Rusya dahil) klasik faşist hareketin yükseldiğini biliyoruz. ABD içinde de aynı şeyler söylenebilir. Toplumsal sorunlar çözümsüz kaldıkça ve onu çözecek düzen dışı seçenekler ortaya çıkmadıkça faşistlerin güç kazanmaları doğal.

Pamukoğlu hem küresel ölçekteki bu gelişmelere hem de Türkiye’deki gelişmelere dayalı olarak önümüzde dönem güçlü bir alternatif haline gelecektir.

Eğer Kürt meselesi tüm toplumu ikna edebilecek demokratik bir yöntemle çözülmek yerine, Türk halkını ve özellikle orta sınıfları rahatsız edecek bir çözüme gidilirse – ki öyle de olacak gibi görünüyor-, ya da toplum kendi varlığını Suriye’nin ya da başka ülkelerin yok edilmesi, talan edilmesinde görmeye alıştırılırsa- ki öyle de oluyor- Pamukoğlu ya da benzeri bir politik seçenek AKP’nin alternatifi olacaktır.

Toplumsal muhafazakarlaşmanın sonu her zaman, körleşme ve savaş olmuştur. ANAP-AKP çizgisi bu süreci başlatmıştır ama devam ettirecek olan Pamukoğlu olacaktır.

Emperyalist aktörlerin buna izin verip vermemeleri artık anlamlı değildir. Emperyalistlerin bütün süreçlere hakim olamadıklarını zaten biliyoruz.