Etiket arşivi: Yazarlar

Yazı yazanlar

BOŞLUĞUN GÖZYAŞLARI

Kentler değişirler, nüfusları artar; büyür. Kentler soluk alır, kavga eder, gülümser, ağlar. Bir insanın tarihinde ne varsa kente geçer; kentin tarihi de insana. Bazı tarihleri kent unutmak istemez insan unutturur; bazılarını da kent unutmak ister insan hatırlatır. Böylesi bir girizgahın ardından bir edebi metin, bir tarih yazısı, bir biyografi falan gelmeyecek baştan söyleyeyim; yazıya devam… Tanık olmak yalnızca insana has bir özelliktir; tanıklığın kuralı görmek, duymak ve aktarmaktan geçer; aslında romantik bir bakıştır kentlerin de tanıklığı. Gerçekte yaşamayandır kent; insanıyla yaşayandır ancak. Terkedilmiş köyler ya da bir evin bahçesinin nasıl yalnızlığını haykırdığını biliriz; insan yoksa kent de yoktur; tarih de…

Ancak şu da var ki insanların eylemleri o kente geçer. Meydanlarına işlenir, duvarlarına yazılır, şiirlerde söylenir, türkülerde çağrılır, öykülerinde hayat bulur; biri bir sokak çeşmesi yapar ve hatırlansın diyedir üzerine düşülen not ‘…. hayratı’; çünkü suyu içen kişi, merhametle uzanmış bir eli yüz yıl sonra da olsa kavramıştır; tanımasa da minnet duyar; aslında küçük bir şeydir bu eylem; bir avuç sudan ibarettir. Biri bir ağaç diker, sonra biri gölgelenir, soluk alır; o içten teşekkür bütün bedelleri karşılamaya yeterlidir. BOŞLUĞUN GÖZYAŞLARI yazısına devam et

Dolmuşçuluk Çözüm Mü?

Ayvalık Belediyesi özelleştirmelere devam ediyor. Geçen yıl açılan dolmuş hatları belediyenin ulaşım işletmesini çökme noktasına getirdi. Kamuya ait olan imtiyazları sırf birkaç oy kazanacağıö diye birilerine devrediyorlar. Bunun sonu Küçükköy Belediyesi’nin yaptığı gibi birkaç yıl sonra “zarar ediyor o halde özelleştirelim” demek olacaktır.

Özelleştirme insanlığın son iki yüzyılda yarattığı tüm toplumsal kazanımları ortadan kaldırma saldırısıdır.

Toplu ulaşım sosyal bir haktır. Devredilemez. Satılamaz.

Hele hele dolmuş !!!

Denizi niye kullanmıyorsunuz? Demiryolunu, tranvayı, troleybüsü niye “ütopya” ilan ediyorsunuz?

Kent ulaşımına bulduğunuz çözüm “dolmuş” oluyor.

Bu belediyeclik değildir.

Bu şehircilik değildir.

Bu, bu ülkeden nefret etmenin işaretidir.

Bu neo-libralizmdir. Vahşi kapitalizmdir.

Bu “demiryolu komünist işi” diyen Özalizmdir.

Mübadele gerekli miydi?

gelenler.jpgEge Üniversitesi İ.İ.B.F. Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Engin Berber “Mübadeleye Bugünden Bakmak” başluklı makalesinde Türk tarafının mübadeleyi istediğini ama işin ilginç yanı her konuda Türk tarafını sıkıştıran emperyalistlerin bu konuda doğrudan teklifte bulunduklarını anlatıyor. Lord Curzon, sözü Dr. Nansen’e verir ve mübadele teklifini Nansen yapar. Türk tarafı bu duruma çok şaşırır.İşte burada düz bir mantıkla olayı değerlendirmek gerekir : İngiliz emperyalisleri daha düne karar biribirne kırdırdığı Türk ve Yunan halklarının önüne böyle bir öneriyi neden getirmektedir ?

gidenler.jpgYoksa kurulacak “rafine ulusal devletler”in; önündeki dönem boyunca “yalıt, yabancılaştır, savaştır” politikasının hedefi yapacağı bu ilk yeni-sömürgelerin; birbirlerine yakınlaşmsı tehlikesini sezdiğinden mi böyle bir zorlamada bulunmuştur? Mübadeleye bugünden bakmak aslında mesela Irak’a ya da Filistin’e bugünden bakmak değil midir? Mesela Irak’ın demokratik çok-kültürlü bir yapıya kavuşmasını hep engelleyen emperyalistlerin, şimdi bu ülkeyi parçalamaya çalışmaları ve ilginçtir aynı kelimeyi “mübadele”yi telaffuz etmeleri tesadüf müdür?

Evet mübadele gerekli değildi. Tıpkı 1. Dünya Savaşı ve tüm paylaşım savaşları gibi tüm savaşlar ve onların yol açtığı açlık, hastalık, göç ve düşmanlıklar gibi.

mübadele antlaşması

Not:

Mübadele Sözleşmesi 1923 yılında, Lozan Antlaşması çerçevesinde Türk ve Yunan hükümetleri tarafından imzalanan nüfus değişim anlaşmasıdır.

Anadolu‘daki 1.200.000 Rum‘un (ki buna özellikle Karaman yöresindeki, Hristiyan Yunanistan‘a, Yunanistan’daki 500.000 Türk’ün (ki buna özellikle Girit‘teki bir kısım Yunanca bazlı ve Türkçe kelimelerin yoğun olduğu bir diyalekt konuşan müslümanlar dahil) Türkiye‘ye gelmesi ile sonuçlanmştır. olan ve Türkçe konuşan halk da dahildir),

Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları nüfus mübadelesinden muaf tutulmuş, Lozan ile Türkiye’ye verilen Bozcaada(Tenedos) ve Gökçeada(İmroz) adalarının yoğunlukla Rum olan halkları da mübadele kapsamı dışında kalmıştır.

Mübadil olan Müslüman Türkler ve Hırıstiyan Rumlar büyük zorluklarla yeni yurtlarına gelmiş ve evlerine yerleşmişlerdir. CAmii avlularında, barakalarda ve sokak ortasında kalan bu insanlardan yeni yurtlarına ulaşanların sayısı, yola çıkanların sayısından az olmuştur.

Ayvalık Belediyesi’nin sinsi planı yürürlüğe mi girdi ?

Proföser Zihni Komplö’den çarpıcı iddia

Ayvalık Belediyesi’nin sinsi planı yürürlüğe mi girdi ?

Ayvalık Belediyesi elektrik kablolarını yer altına alarak, halkımızın kasabamızda yürürken daha çabuk yorulmasına neden olacaktır ! Böylelikle halk ve turistler çarşımızı gezemeyecek ve esnafımız iş yapamayacaktır. Bir de su borularıyla elektrik hattının yan yana geçmesi, büyük tehlikedir, malumunuz su elektriği iletir. Nerde bu devlet ? Nerde bu belediye ? Hani bizim gençliğimiz nerde ? ELEKTİRİĞİME DOKUNMA !

Proföser Zihni Komplö’den bir iddia daha

Kasabamızın kırımızı zemin üzerine beyaz yazıyla yazılı olan cadde ve sokak isimleri, niçin mavi zemin üzerine beyaz yazıyla yazılı olan yeni levhalarla değiştirildi ? Yoksa bu levhaların ödeneği Piskoposluk’tan mı alınmıştır? Bunlar Yunanistan’ın sinsi planlarının bir parçası mı ?

Proföser Zihni Komplö’den şoke edici bir iddia daha !

Armutçuk – Cunda yol ayrımında yer alan parktaki Mehmet Akif Ersoy’un resminin yer aldığı panoda, niçin Ersoy’un başında fes olan resmi yerine başka bir resim yerleştirilmiştir? Buradaki amaç nedir? M. Akif Ersoy’un başı çıplak gösterilerek halkımıza küçük mü düşürülmeye çalışılıyor ? FES’İMİZİ İSTERÜK !!

Komplö Üniversitesi Sudan Sebepler Fakültesi Ana Şüphe Dalı Başkanı
Proföser Zihni Komplö

VATAN TOPRAĞINDA GÖZÜ OLAN BİR ERMENİ !

Hrant Dink öldürüldü; kimin yaptığı, kimlerin yaptırdığı, amacın ne olduğu konusunda çok yazıldı, çok söylendi; söz etmek istediğim konu Hrant Dink öldürüldükten sonra ortaya çıkan tepkilerde kullanılan “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” sloganlarının sonrasında, oluşan ruh hali.

Olay gerçekleştikten birkaç gün sonra tepkiler ayyuka çıktı. Yakını ölmüş bir insandan, eğer ölen şahsın borcu varsa ölüm acısının sıcaklığıyla, o borç istenmez de birkaç gün sonrasında söylenir ya, Hrant Dink’in ölümünün henüz yeni olduğu günlerde medyadan da, siyasilerden de, yurttaşlardan da bu yönde bir karşı tepki gelmedi, ancak ölüm sıradanlaşmaya başlayınca tepkiler, söylenmeyenler, söylenmesi elzem olanlar, dile getirilmeye başlandı. Bir gazetenin ‘Hepimiz Türk’üz’ posteri verdiğini gördüm, yerel ve ulusal basında söylem değişmeye başladı, futbol maçlarında pankartlar açıldı, siyasiler ağız değiştirdi hatta cenazeye katılmadılar. VATAN TOPRAĞINDA GÖZÜ OLAN BİR ERMENİ ! yazısına devam et